23 Ağustos 2010 Pazartesi

MODADA OLAN HER FİKRİN SILK & CASHMERE' DE KARŞILIĞI VAR!





2010 2011 sonbahar kış modasında farklı noktalar ve yenilikler vurgulanmakta:
En çok öne çıkan dijital baskı kış meviminin gri havasına keskin renkleriyle can verirken kış pamukları pamuğun karıştığı her tür ipliğe bir yaz serinliği vermekte.

Lame ve dorenin casual giyime indirgenmesi lüks ve şıklık duygusunun her daim hissedilebilme ihtiyacından doğmakta,
muline (iki rengin beraber büküldüğü )ipliklerin fazlaca kullanılması ise hareketlilik ve aksiyon gereksinimini dışa vurmak için.

Güçlü renkler ve mahçup renkler, hepsi bir arada hatta bazen birlikte, külle ateşin gizemli birlikteliği antracid ve kırmızıların modaya yansıması olarak adlandırılıyor

Ortaçağ tonlarını anımsatan ve bu yıl moda renklerine damgasını vuran tavus kuşu renkleri şekli ile de baskılara yön vermekte, tuzla biberin lezzeti ve vazgeçilmezliği siyahla beyazın birlikte ve aynı dozda kullanılmasına ilham olmuş, Ay ışığının yansımaları olan gri tonları kabuk, kaya, yaprak tonlamaları ve hükmü inkar edilemez camel tonları başı çekse de sadeliğin gücü bu karmaşa ile çatışırken bazen galip gelmiyor değil...

<
Payet, boncuk ve strassların çokça kullanıdığı, verev kesim, dappe ve jaboların abartılarak güncelleştirildiği, muare ve gipür gibi ağır abiye kumaşların jeanlere kadar indirgenebildiği “NEW BALANCE” olarak nitelendirilen bu eğilim 30’ lu yılların modasına mizahi bir doku katarak katlanarak artmakta.




Abartılı omuzlar, lale anvelop etekler, yarasa kollar, carrot (havuç) kesimi pantolonlar ve moda tahtına yerleşen taytlar, 80’ lere göz kırpmakta.
Bolero ile takımlanan minik elbiseler, Marilyn cağırışımı trapez elbiseler, mini şortlar, çok moda olan volümlü new look kazakların masculin look, boyfriend’s wradrobe, asimetric kesim ve bol tuniklerin ardında saklanan dişi hatları öne çıkarmak için.

Ceket kolları hala ya kısa ya da troisquard özellikle çan ve bol olanları uzun eldivenlerle bütünlenmekte, yarasa kollar ise her tür çılgın kesime açık modacılar bu kol kesimine yaratıcılıklarını katarak inanılmaz kesimler imza atmaktalar.

Yine 80’ lerde modayı takip edenlerin çok iyi bildiği Souspulle (takım içine tünik altına giyilen uzun kollu jerse içilik) bir anı olarak kalmaktan ileri gitti ve tüm kolleksiyonlarda her rengi ipeksi dokulara uygulanarak geri geldi.

5 Ağustos 2010 Perşembe

Şahane Haberimiz



Sevgili Eren Bey' e ve hurriyet.com.tr a teşekkürlerimizle...

Ayşen Zamanpur, Türkiye'nin yetiştirdiği en önemli girişimcilerden.

Doktor bir ailenin kızı olan Zamanpur, Boğaziçi Üniversitesi'ni bitirdikten sonra, Şişe Cam'da başladığı ardından Benetton'un bayiliğini alarak devam ettirdiği iş hayatında çok farklı bir noktaya ulaştı.

Küçüklüğünün tutkusu olan kaşmirin peşine düşen Zamanpur, sadece Çin'in İç Moğolistan bölgesindeki bir cins keçiden elde edilen kaşmiri bulabilmek için aylarca o bölgelerde dolaştı, kimsenin gitmediği yerlere gitti, bitmek bilmeyen tren yolculukları yaptı. Ve sonunda buldu. Gidip bir kaşmir fabrikasına ortak olarak Silk&Cashmere markasını yarattı. Şimdi gelinen noktada 35 mağaza ve 65 korner ile dünyada en yaygın satış ağına sahip ve beş kıtaya yayılmış yüzde 100 Türk sermayeli bir ipek ve kaşmir markası var.

Girişimcilik öyküsü 12 yüksek lisans tezine ve 8 kitaba konu olan Zamanpur ile markanın çıkışını, geldiği noktayı ve bundan sonraki hedeflerini konuştuk.

- Kaşmir işine girmek nereden aklınıza geldi?

Benim kaşmire karşı genç kızlığımdan gelen, köşede duran ve adı konmamış bir sevgim vardı. Kaşmir ürününün hammadesini, dokusunu, dokunmasını çok severim. Aslında öyle çok kaşmir giyen bir aileden de gelmiyorum ama annemin vardı bir tane ve hep sevmiştim. Sonuçta bir süre profesyonel olarak çalıştıktan sonra kaşmirin peşinde kendi işimi yapmaya karar verdim.

- Daha önce ne yapıyordunuz?

İş hayatına Şişe Cam'da planlama bölümünde başladım. 5.5 yıl boyunca gayet keyifli bir şekilde çok severek çalıştım. Ama bir süre sonra belirli bir döngüye giriyor herşey. Çevre etüdü, stratejik plan bütçe toplantıları, yatırım toplantıları, fizibilite toplantıları sonra yine çevre etüdü, bütçe toplantıları... Şirkette o ana kadar başarılıydım ama daha sonra çok başarısız olacağımı hissettim. Çünkü benim bünyem bu döngüye gelmiyor, dayanamıyorum. Ben eve bile girerken yolu değiştiririm, canım sıkılır aynı şeyleri yapmaktan.

- Kendi işinizi mi yapmaya karar verdiniz?

Evet ama bizim arkamızda kurumsal bir yapı yok, banka yok, havalı bir soyadı yok... Bir mağaza açabilme gücümüz vardı. O dönemde İstanbul'da Galleria Alışveriş Merkezi yeni açılıyordu ve ben de alışveriş merkezi konseptine çok inanıyordum.

Benetton'un bayiliğini alarak orada ilk mağazayı açtık. İşler o kadar iyi gitti ki bir ara dünyada en çok satış yapan ikinci Benetton mağazası olduk. Onun gücüyle de 6 yıl içinde çeşitli yerlerde toplam 7 Benetton mağazası açtım.

- Madem işler çok iyi, orayı neden bıraktınız?

Orada da tıkandım bir süre sonra. Rutine bindi artık. Bir başkasının yarattığı şeyi sat sat nereye kadar? Ben tamamen kendim yapabileceğim bir iş peşindeydim.

-Sonra kaşmirin peşinden mi gittiniz?

Evet aynen öyle oldu.

Kaşmir sadece Çin'in İç Moğolistan bölgesinde tek bir cins keçiden çıkan bir yün. 1992 yılında onu bulabilmek için Çin'e gittim. Ama o zamanki Çin şimdiki gibi değildi. İngilizce bilen filan da yok. 18 saat süren tren yolculukları yapıp aylarca en iyi kaşmiri aradık. 3 kişilik ekibimizle ağıllara girdik, keçilere baktık, araştırdık, uğraştık ve bulduk...

- Alıp getirdiniz mi?

Kaşmiri Çin'den çıkartamazsınız. Ürünleri bile göstermiyorlar, fabrikaya da sokmuyorlar, fotoğraf da çektirmiyorlar. Öyle 'parasını vereyim alayım' diye bir durum yok.

Normalde sen siparişi veriyorsun, onlar sana gönderiyor. Ama o da istediğin model olmuyor, bin tane yaptırman gerekiyor, istediğin kadar sipariş veremiyorsun, bir sürü zorluk...

- Ne yaptınız?

Çin'in o dönem dışarı açılma konjonktürünü çok iyi kullandık. Buradaki tüm Benetton'ları devrettik, üzerine biraz da para ekleyerek büyük bir kaşmir fabrikasına ortak olduk. Ama 7 sene önce ortaklıktan ayrıldık çünkü artık Çin'de istediğiniz ürünleri istediğiniz şekilde yaptırabiliyorsunuz.

- Bu kaşmir dünyada başka hiçbir yerde üretilmiyor mu?

Hayır üretilemiyor. İç Moğolistan bozkırlarındaki Capra Hircus cinsi keçilerin boynundan, karnından ve sırtından yılın üç ayı çıkan ikinci bir tüy tabakası bu. Bu keçileri İngiltere'de İskoçya'da yetiştirmeyi denediler ama aynı kaşmir kalitesini yakalayamadılar. Sonuçta sadece o eko-sisteme ait bir ürün.

Dolayısıyla en iyi kaşmir için gidip hammaddeyi oradan alıp yine orada ürüne çevirmeniz gerekiyor. Başka yerde de üretemezsiniz.

- Alımı nasıl yapıyorsunuz?

Bizim hammade alıcılarımız var. Bunlar senenin belirli bölümünde gidip alım yaparlar. Bu kısım çok önemlidir. Çünkü biz modadan ziyade yumuşaklık ve doku satıyoruz, o hissi satıyoruz. Doku çok önemli. Kaliteyi düşürdüğünüz anda hemen hissedilir ve Avrupalı sizi bırakır.

Bizim alıcılarımız da ağıllara gidiyor, özel çiftliklere giriyor, keçileri seçiyor ve hammaddesini ayırtıyor. Ayırtılan keçiler 'o senenin hasadında Silk&Cashmere üretiminde kullanılacaktır' diye damgalanıyor ve zamanı geldiğinde de üretime giriyor.

- Peki siz neden başka bir kaşmir üreticisinin bayisi olmak yerine illa ki kendiniz üretim yapmak istediniz?

Çünkü kendi markamı yaratmak istedim. Bir de Benetton beni çok motive etti. O da bir aile hikayesidir, hatta bizimkinden daha mütevazi bir aile hikayesidir. Öyle imparatorluktan filan gelmemiştir.

Bakın ben zaten üniversitelerde de hep bunu anlatıyorum, koyduğun hedef senin gibi olunca ona daha fazla yaklaşıyorsun, kendini yakın hissediyorsun. Bu anlamda Benetton'un büyüme hikayesi de beni çok etkilemiştir.

- İnsanlar kaşmirin ne olduğunu biliyor mu?

Biz bunu biraz öğrettik gibi. İlk seneler çok uğraştık ve tanıtma işinin misyonunu üstlendik.

- En önemli özelliği nedir?

Kaşmirin önemli özelliği, tenine giysen bile acıtmayan, batmayan, yakmayan, alerji yapmayan ve hiç dokunmayan bir ürün olması. Helezonik yapısı da vücut ısısını regüle ediyor ve ideal bir sıcaklıkta kalmasını sağlıyor. Zaten sağlıklı olması da oradan geliyor, yoksa sadece yumuşak diye yıllarca gündemde kalmazdı.

-Türkiye’de sizin yaptığınıza benzer bir iş yapan var mı?

Değil Türkiye'de buradan Viyana'ya kadar yok. Zaten dünyada da çok yok. Biz 40 kişiyiz, kırkımız da birbirimizi biliriz. Bir de şöyle birşey var, o kaşmirciler en az 50-60 yıllık. Biz arada çıkan yenilerden tekiz.

Bu üretimi de tüketimi de az bir ürün. Toplam kaşmir üretim şu anda 16 bin ton civarında. Bizim kullandıgımız kalitede ise dünyada 12-13 bin ton üretiliyor.

- Nereden çıktı bu Türkler filan diyorlar mı ?

Evet diyorlar, üstelik taklit de ediliyoruz. Ama bu taklitlerden çok tazminat alıyoruz artık.

- İlk mağazayı nerede açtınız?

İlk mağazayı İsviçre'de açtık, yakında 100'üncüsünü de orada açacağız.

- Neden yurtdışı?

Çünkü öyle düşündük, biz Türkiye'yi dünyanın bir parçası olarak görelim dedik ve ilk denemeyi Zürih'te yaptık. Zengin yer, hassas yer, hoş bir alışveriş caddesi... Eğer orada tutarsa her yerde tutar dedik ve risk aldık.

- İşler nasıl gitti?

Çok güzel gitti ve biz ondan sonra hızla büyümeye başladık. Önce kendimiz açarken sonra franchise vermeye başladık. Türkiye, Almanya, ABD derken şu anda 5 kıtada 35'i mağaza olmak üzere 100 satış noktasına ulaşıyoruz.

Hatta şöyle de söyleyebilirim, dünyada kaşmir işi yapan aşağı yukarı 40 firma vardır ve en yaygın satış ağına biz sahibiz.

-Hangi ülkede daha çok mağazanız var?

En çok satış noktamız Orta Avrupa'da. İsviçre, Avusturya ve Belçika'da çok korner var. Ama en çok ciroyu yaptığımız ülke İsviçre.

-Toplam cironuz nedir?

50 milyon dolara ulaşmak üzereyiz.

-Kriz etkiliyor mu sizi?
Etkilemez mi, etkiliyor elbette. Büyümemiz küçüldü bizim. Normalde çok daha hızlı büyüyorduk. Sonuçta hepimiz aynı gemideyiz, bütün perakendeciler. Ben biraz geç etkileniyorum, etkisi çabuk geçiyor ama bu krizin etkilemediği tek bir canlı yok bence.

- İstanbul dışında da yerleriniz var mı?

Ankara, İzmir, Adana, Antalya, Gaziantep...

Her ülkede veya her yerleşim yerinde muhakkak bir A grubu, B grubu kaşmir seven müşteri vardır. Biz onların oldugu yerlerde kapasitemize göre ya kendimiz açarız ya da bayilik veririz.

-Yeni ülkelere girecek misiniz?

Evet yeni ülkeler olacak. Bazı bölgelerin, bazı ülkelerin ilk kaşmircisi olmak istiyoruz. Mesela Fas’ta çok ciddi görüşmeler var. Kuzey Irak’ı düşünüyoruz. Arkadaşlarımız görüşüyorlar, bakıyorlar, bayi arıyorlar, mağaza arıyorlar...

Biz kaşmiri biraz daha ulaşılabilir hale getirmeye çalışıyoruz. Daha aşağı inmeyeceğiz ama daha çok yere gideceğiz, ürünleri, bölgeleri çeşitlendireceğiz.

Temkinli ve iddialı, doğru yerde doğru şekilde büyüyeceğiz, her köşe başında Silk&Cashmere olsun diye bir amacımız yok.

- Siz amazon.com'dan da satışlara başlayacaktınız. Nedir oradaki durum?

Amazon.com'dan satışa başladık ama sadece battaniye, yorgan, yastık kılıfı ve koltuk şalına izin verdiler. Kıyafetlere şimdilik izin yok, çünkü kategoriler doluymuş.

Biz yaklaşık 30 tane internet sitesinde satılıyoruz ve bu satış kanalları çok iyi çalşıyor. İnsanlar illa ki üstünde görmek istemiyor, markayı ve modeli bilenler kitap, cd alır gibi gidip internetten alıyor. İnternet satışları ile yeni ve genç bir kitleye de ulaşmaya başladık. Bu satış kanalını çok daha geliştirmeyi düşünüyoruz.

- Ortaklık teklifleri geliyor mu?

Geliyor, Türkiye'de herkese geliyor, inanın kapısı çalınmayan yok. Birçok şirket ve fon kapımızı çalıp randevu istiyor, ilgi duyuyor, çeşitli öneriler getiriyorlar biz de görüşüyoruz. Türkiye çok revaçta.

Ticarette yok yoktur ama ben bu markayı birine satmayı asla düşünmem. Faka gelişmemizi sağlayacak ve bizi ileriye götürecek bir ortaklık olabilir.